Psikolojik Danışmanlık
Öne Çıkan Hizmetler
Hastane : | Jimer Nilüfer Hastanesi |
Branş : | Dahili Branşlar |
Psikoterapi nedir, ne içindir?
Psikoterapinin hedefi “değişim”dir. Yaşadığınız zorluklarla baş etmenizi zorlaştıran duygu, düşünce ve davranışlarınızı değiştirerek; yaşam ve ilişki kalitenizi artırır.
Yaşamayı Başarmak!
İçinde bulunduğunuz ruh hali sizi mutlu etmiyor ve bu durumdan çıkmak istiyorsunuz ama başaramıyor musunuz? Debelenip duruyor, halinizden sadece şikayetçi mi oluyorsunuz?
Depresyonun Bebek Üzerindeki Etkisi
Bebek,çevresindeki erişkinlerin sağlıklı ilişkileri ile gelişmek üzere programlanmış olarak doğar. Coşkulu, mutlu, şevkatli bir ilişkiye gereksinimi vardır.
Sıkıntılarınızın Çözümü Psikoterapi
Psikoterapinin hedefi “değişim”dir. Yaşadığınız zorluklarla baş etmenizi zorlaştıran duygu, düşünce ve davranışlarınızı değiştirerek; yaşam ve ilişki kalitenizi artırır.
PEKİ PSİKOTERAPİ BUNU NASIL YAPAR?
Hayatımızın Analizini Yaparak, Yaşamayı Başarmak ve Yaşanır Hale Getirmek
İçinde bulunduğunuz ruh hali sizi mutlu etmiyor ve bu durumdan çıkmak istiyorsunuz ama başaramıyor musunuz? Debelenip duruyor, halinizden sadece şikayetçi mi oluyorsunuz? Kafanızda bir sürü aydınlanmayan sorular var ve sizi bu sorular, kaygılara, endişelere sürükleyip hareketsiz mi bırakıyor? Hayatınız kötü gidiyor, yaşamınız, çevreniz sizi mutlu etmiyor, kendinizi başarısız mı hissediyorsunuz? Peki öyleyse neyi bekliyorsunuz?
Yaşam içersinde tıkandığınızı hissettiğinizde yapacağınız iki seçim vardır;
Ya bu olumsuz durumu kabullenip pes edersiniz ya da farkındalığınızı uyandırır ,aydınlanmış bir deneyimle harekete geçersiniz. Her zaman iki yol vardır; ya yenilirsin ya da vazgeçmez devam edersiniz. Her zaman başlamak ve denemek için bir sebep bulabiliriz.Bu güç her daim bizimle...
Her gün nefes aldığımız sürece yaşam bizlere armağan olarak parıldayacaktır. Yaşamak için sebeplerimiz olduğu bazen ruh hâlimizin verdiği rehavetle unutulsa da bu dünyaya gelmemizin bir nedeni olduğu, hepimizin bir misyonu olduğu gerçeği tek ve özeldir. Herkesin bir yaşama amacı ve başkalarına verecek özel bir hediyesi ve ya başkalarıyla paylaşacak bir yeteneği mutlaka vardır.
Evrensel bir döngünün içinde yaşadığımız her an çok değerli ve kıymetlidir. Her fırtınadan sonra hava durulur, her karanlığın bir aydınlığı vardır; akşamdan sonra sabah olması yüzümüze yansıyan gün ışığı umudumuz olabilir, Sabah uyandığımızda sevdiğimiz birinden aldığımız mesaj bizi hayata bağlayabilir, kendinize yakın hissettiğiniz bir insana sarılmak size kendinizi iyi hissettirebilir, doğaya, insanlığa karşı içinizde barındırdığınız sevgi sizi her zaman iyileştirir...
Hedefe ulaşmanın,Başarmanın yolu; Azim, inanmak, emek harcamak, kendini ve başkalarını yargılamadan olduğu gibi kabul edebilmekten ve prensipli olarak çalışmaktan geçer. Tabi her şeyden önce kendimize güvenmekten,başarabileceğimize olan inancımızdan geçer.
Başarılı olmak söz konusu olduğunda ilk seçenek ne istediğini bilmektir. Bir şeyler ters gidiyorsa durup bütüne bakmak gerekir; belki de istediğimizi sandığımız şey gerçekten de istediğiniz değildir. Isteklerinizin,arzularınızın listesini yapın, ihtiyaçlarınıza göre sıralamanızı belirleyin.
Ilk önce gerçek istenilen, arzu edilen doğru ve net talebi belirlemeli sonra da hedeflemeliyiz. Gerçekleşmesini istediğimiz oluşum bize ne katacak? "Yapmakta olduğum bu seçimin sonuçları ne olacak?" ve "Bu seçim bana ve sevdiklerime ne kazandıracak?" diye kendinize sorun ve hatta bunların cevabını elinize bir kağıt kalem alarak yazın. Motivasyonunuz azaldığında bu notlara bakmayı size yolunuza devam etmek için ateşlemeyi sağlayacak yakıt olarak düşünün.
İkinci adım bir yol bulmaktır, elbette ki bu yol çeşitli denemeler sonucu gerçekleşecektir. Kendinize göre , pozisyonunuza göre, çevresel şartlara, demografik şartlara göre, maddi ve manevi tüm koşullarınızı hatta prensiplerinizi gözden geçirip hedefinize çıkan yollar keşfetmelisiniz. Tabi ki her deneme sonuca varmayacaktır, ama kazandığınız yanılgıdan birsey öğrenip dogru kapıyı bulan yolu keşfedebilirsiniz. Engellerin sizi durdurmasına izin vermemek çok önemlidir. Pes etmeden devamlı , inançla denemeye devam etmelisiniz. Hiç bir şey durduk yere olmayacaktır. Her oluşumun zahmetli bir oluş süreci olduğunu unutmadan ,emekle ve inançla devam ettiğinizde size yardım edecek doğal mucizelerde olacaktır...belki Bir işaret, belki içinize bir his doğacaktır.Hislerinize kulak verin... Sizi yanıltmayacaklardır.
Üçüncü adım korkusuz olmaktır. Hata yapmaktan korkan hiç bir şeye cesaret edemez en nihayetinde de hiç bir şey yapamaz. Hata yaptığınızda kendinize kızıp, üzülmek yerine ilk önce cesaretiniz için kendi kendinize teşekkür edin, hatanız için kendinizi kutlayın, "bu hatadan ne ders aldım?" diye sorun kendinize. Bundan sonra neyi değiştirirsem doğruyu bulurum diye çek edip devam edin. Aralarda durup bütüne bakmayı ve duygularınızı analiz etmeyi unutmayın!
Son adım ise sabırlı olmaktır. Sabır ancak emekle ve azim ile anlamlı olacaktır. Adımları uygulayıp, sakince arkanıza yaslanın ve sükunetle sabredin! Sabrın sonu selamettir. Güzel şeyler hep zaman alır.Siz istedikten sonra hiçbir şey sizin için engel değildir.Hayat alışkanlıklarla yürüyor.Bir şeyi iyi yapmak istiyorsanız,hemen alışkanlık haline getirin.Alışkanlıksa tekrarla oluyor.Beyin böyle programlanıyor.Bir şeyi sürekli yaparsan,başka bir şeyi düşünmüyor,onu hep öyle yapıyor.O yüzden alışkanlıklarınıza çok dikkat edin.Neyi alışkanlık yaparsanız hayatınız ondan oluşacak bunu unutmamalısınız.Ne yaparsanız yapın hayatınızda bir düzelme olmuyorsa,mutlaka profesyonel birinden yardım almanız sizin için yararlı olacaktır.Böyle yaşamak sizin kaderiniz olmamalı…
Bebek,çevresindeki erişkinlerin sağlıklı ilişkileri ile gelişmek üzere programlanmış olarak doğar. Coşkulu, mutlu, şevkatli bir ilişkiye gereksinimi vardır.Depresyonda görülebilen mutsuzluk, donukluk, içe kapanıklık, çevreye duyarsızlık, ilgisizlik, çaresizlik, huzursuzluk, öfke gibi duygular annenin bebekle duyarlı ruhsal birlikteliğini engelleyebilir.
Duyarlı ruhsal birliktelik,annenin bebeğinin farkında olması,bebeğinin gereksinim ve isteklerinin belirtileri olan davranış ve sesleri bir iletişim aracı olarak anyabilmesi ve belirtilere uygun ve devamlı yanıt verebilmesi demektir.Duyarlı ruhsal birliktelik bebeğin bilişsel,bedensel ve ruhsal gelişimi için gereklidir.Depresyonu olan anneler çocuğa rehberlik ve önderlik eden ve güven hissi sağlayan 'annelik donanımlarını'kazanmakta zorlanabilirler.Depresyondaki annelerin bebeklerinde daha az göz teması kurdukları,daha az ses çıkardıkları,daha az haraket ettikleri,daha huysuz ve gergin oldukları görülmüştür.
Depresyonu olan annelerin bebeklerinde yenidoğan komplikasyonlarıyla daha çok karşılaşıldığı,bu annelerin bebeklerinin daha uyumsuz,daha zor ve huysuz olarak tanımlandıkları,bebeklerin bakımına ilişkin daha fazla güçlük çektikleri,annelerin anne olmaya ilişkin yeterlilik duygularıyla bebeğin mizacı arasında yakın bir ilişki vardır. Bebebeğin mizacı da annenin depresyonunu etkiler.Anne-bebek ilişkisini gözlemlediğimizde, annenin yüz ifadesi, mimikleri, bebeğin yüz ifadesi, karşılıklı göz teması kurabilme ve sürdürebilme, bebeğin ses, hareket ve davranışları, iletişimdeki karşılıklılık, bebeğin kendini yatıştırma, içe kapanma ve geri çekilme davranışlarına bakılır.
a) Erken bebeklik dönemi bulguları:
Aşırı ağlama, beslenme sorunları, emmeme, gülümsemede gecikme, uyku problemleri,büyüme geriliği, sık enfeksiyon geçirme, duygusal ve belişsel gelişmede gecikme, hastaneye başvuru ve yatış sıklığında artış.
b) Geç bebeklik dönemi bulguları:
Etkileşim ve bağlanma sorunları,hareket, ifade edici dil ve sözel iletişimde gecikme, kendi kendine yemek yemede gecikme,katılma ve öfke nöbetleri;ısırma,anneye vurma,kontrolden çıkma ,karşıt davranışlar gibi sık rastlanan davranış sorunlarının nöbetlerinin olağandan sık ve şiddetli olması, davranış sorunları, ev içi kaza sıklığında artma, sık hastalanma nedeniyle yada yakınmalarla hekime sık başvuruların olması.
Annesi depresyonda olan bebek ve çocuk bu durumdan etkilenmeyebilir. Bazı anneler depresyonda olmalarına karşın çocukları ile çok duyarlı bir ruhsal birliktelik kurabilirler.ayrıca annede depresyonun kıs sürmesi,şiddetli olmaması ve iyi tedavi edilmesi,baba yada başka bir aile bireyi ile sıcak-şefkatli bir ilişkinin varlığı,bebeği yada çocuğu olumsuz etkilerden koruyabilir.Bazı çocuklar ise sahip oldukları mizaç özellikleri ve gelişmiş sosyal beceriler sayesinde annelerin huzursuz,olumsuz ve depresif duygudurumundan kendilerini korumayı başarabilmektedirler. Ancak erken bebeklik döneminde var olan major depresyonun bebeği etkileme oranının yüksek olduğu unutulmamalıdır.
ANNE DEPRESYONU İÇİN ÖNLEYİCİ YAKLAŞIMLAR
Toplumu hastalığın varlığı ve risk faktörü hakkında bilgilendirmek,aileler ile çalışan tüm sağlık çalışanlarının konu ile ilgili eğitimi,hastane çalışanlarının yakın,destekleyici,bilgilendirici yaklaşımı,bir kez yaşanan depresyonun tekrarlanma riskini aklıkda tutmak,doğum kontrol yöntemlerinin uygulanması ve istenilen,hazırlıklı gebeliklerin sağlanması koruyucu yaklaşımlardır.Geniş aileden,yakınlardan ve sağlık çalışanlarından alınan destek,öncelikle kadının annelik rolüne ilişkin yeterlilik duygusunu artırarak depresyonu önlemektedir.Özellikle eşlerinden yeterli destek almayan,evlilik ilişkilerinde sorunları olan kadınlarda doğum sonrası dönemde depresif belirtilerin ortaya çıkma riskinin daha yüksek olduğu,iyi bir desteğin bebeğin sağlığını da olumlu yönde etkilediği unutulmamalıdır.Gebelik döneminde aile ile bağlantısı olan kadın doğum uzmanı,pratisyen hekim,ebe ve hemşire ve bu döenmde aile ile bağlantısı olabiliyorsa psikolog ve çocuk hekimi aileyi annenin desteklenmesi konusunda aydınlatabilirler.Lakin buna benzer şikayetleri olan hastaların mutlaka depresyon tarama programı dahilinde psikologla iletişime geçmesi anne ve bebek için yararlı olacaktır.Çünkü 'annelik hüznü'ile benzer sempromları olduğu unutulmamalıdır.Belirtilerin tanınması ve tedaviye mümkün olduğunda çabuk başlanmalıdır.Doğum sonrası depresyon düşünülen anne mutlaka erişkin ruh sağlığı uzmanına danışmalıdır.
Psikoterapinin hedefi “değişim”dir. Yaşadığınız zorluklarla baş etmenizi zorlaştıran duygu, düşünce ve davranışlarınızı değiştirerek; yaşam ve ilişki kalitenizi artırır. Bunu yaparken de geçici ve gündelik çözümler üretmek yerine; köklü ve kalıcı çözümler üretmeyi amaçlar.
Peki psikoterapi bunu nasıl yapar?
Bugünkü karakterinizi bir duvar olarak düşünün. Senelerce iyisiyle kötüsüyle duygu, düşünce ve davranışlarınızı ve bütün deneyimlerinizi üst üste koyarak ördüğünüz bir duvar. Terapide hedefimiz bu duvarı zayıf düşüren noktaları ve onu ayakta tutan kolonları keşfetmek; gerekli yerlerde malzeme ve tasarım değişiklikleriyle tamir etmektir.
Elbette bu köklü ve zorlu bir çalışmadır. Bu nedenle danışan ve psikoterapistin iş birliğine ve disiplinli çalışmasına ihtiyaç vardır.
Kısa sürelerle gittiğiniz ya da uzun aralıklarla gittiğiniz görüşmeler psikoterapi değil psikolojik danışmadır. Duvarın bir süre daha yıkılmaması için destekler sunsa da bu psikolojik danışmalarla yapılabilecekler sınırlıdır. Bu nedenle bir –iki görüşmeden sonra psikoterapi konusunda hayal kırıklığına uğrayan kişiler aslında psikoterapi sürecine bir şans vermiş sayılmazlar.
Köklü ve kalıcı değişiklikler için, temelden bir araştırma sürecine girmeli, adım adım ve sabırla duvarınız yani kişiliğiniz üzerinde çalışmalı, gerekirse her taşı tek tek sökerek altında yatanları; onu zayıf düşüren ya da güçlendiren harçları keşfetmelisiniz.
İşte gerçek değişimi getirecek olan bu çalışma psikoterapidir. Bu çalışmayı yürütmek için haftada en az bir ya da iki kere en az kırk beş dakika süren düzenli görüşmeler yapacağınız uzun soluklu bir süreç gereklidir. Aynı zamanda, psikoterapist ve danışanın yoğun zihinsel çalışmaları ve iş birliğine ihtiyaç vardır.
Bu süreçte terapist yol gösterici değil, yol arkadaşı pozisyonundadır. O bir duvar ustası olsa da; kendi duvarınızı, malzemelerinizi, tasarımınızı en iyi siz bilirsiniz. Dolayısıyla psikoterapi süreci iş birliğine dayanır.
Siz zayıf yanlarınızı gösterme konusunda ne kadar cesur olursanız tamir süreci de o denli verimli olacaktır. Kendinize dair merak ve zayıf yönlerinizi görme ve gösterme cesaretiniz terapinin itici gücünü oluşturur. Siz de sıkıntılarınızla baş etmenizi güçleştiren duygu, düşünce ve davranışlarınızı değiştirmek ve kendinizi yeniden tanımak istiyorsanız, daha fazla ertelemeden bir psikoterapiste başvurarak kendinize doğru bir yolculuğa çıkın.