Genel Cerrahi
Öne Çıkan Hizmetler
Hastane : | Jimer Nilüfer Hastanesi |
Branş : | Cerrahi Branşlar |
Genel cerrahi, vücutta sistemik ve yerel sorunların cerrahi yöntemlerle tedavisi yanında, genel prensipler (yara iyileşmesi, yaralanmaya metabolik ve endokrin cevap gibi) konuları içeren ve gelişimleri açısından pek çok cerrahi ve temel tıp dalları etkilemiş bir teknik disiplindir.
Genel olarak yemek borusu, mide, ince bağırsak, kolon, karaciğer, pankreas, safra kesesi ve safra yolları dahil olmak üzere karın içeriğine odaklanan bir cerrahi uzmanlık branşıdır. Bunun yanında tiroid, periferik damarlar, meme, travma, yumuşak doku, deri ve fıtıklar üzerine de çalışılır.
Alt Uzmanlıkları
Genel cerrahlar aşağıdaki disiplinlerden biri veya daha fazlasına yönebilir ya da yan dal uzmanlığı yapabilir:
- Travma Cerrahisi
- Laparoskopik cerrahi
- Cerrahi onkoloji
- Tiroid cerrahisi El cerrahisi
- Vasküler cerrahi
- Meme cerrahisi
- Hepatobilier cerrahi
- Gastroenteroloji cerrahisi
- Kolorektal cerrahi
- Yoğun Bakım
Genel Cerrahi birimimizde aşağıdaki alanlarda hizmet verilmektedir.
- Meme Sağlığı ve Hastalıkları
- Sindirim Sistemi Hastalıkları
- Guatr Hastalığı
- Lazerle Hemoroid Tedavisi
- Kıl Dönmesi
- Fıtık Hastalığı
- Safra Kesesi ve Taşı
- Kolon Kanseri
- Mide Hastalıkları
- Obezite Tedavisi
MEMENİN YAPISI
Meme, kadının temel üreme organlarından birisidir. Bu organın gelişimi, kadın yaşamının farklı evrelerinde, farklı safhalardan geçer.
Memenin gelişimi daha anne karnındayken başlamaktadır. Ergenlikle birlikte görülen değişim gebelikle devam eder. Adet zamanlarında ve menopozla da çeşitli değişiklikler oluşur.
MEMENİN GELİŞİMİ
Meme gelişimi ne zaman başlar?
Meme gelişiminin ilk fazı anne karnındayken 6. haftadan itibaren başlar. Gebeliğin sonunda meme başı ve buna bağlı süt kanalları oluşmuştur.
Ergenlik dönemi ile birlikte memede 2. değişim fazı başlar. Yumurtalıklardan östrojen hormonunun salgılanmaya başlaması ile birlikte yağ ve destek dokusu meme bölgesinde artar ve meme büyümeye başlar. Bu sırada süt kanalları da bu büyümeye katılır. Genellikle memede görülen bu değişiklikler.
Kasık ve koltuk altın bölgelerinde kıl gelişimi ile birlikte başlar. Kadının adet görmeye başlaması ile birlikte meme dokusu gelişerek süt kanlarlının ucunda süt bezleri oluşur. Memenin ergenlikle başlayana gelişimi her kadın için farklı seyreder. Her adet döneminde meme dokusu bir miktar daha gelişir ve bu gelişim 30 lu yaşlara kadar devam eder.
Memenin gelişimi sırasında ortaya çıkan bazı sorunlar nedeni ile meme gelişimi hiç olmayabiliri, eksik olabilir, asimetrik olabilir, fazla olabilir. Bu gelişim sorunları memenin yapısal gelişim hastalıklarıdır.
Adet görme döneminde memede hangi değişiklikler olur?
Her adet döneminde, vücutta çeşitli hormonların değişimi söz konusudur. Adetin ilk döneminde salgısı artan östrojen hormonu etkisi ile memedeki süt kanalları büyümesi artar. Bu dönemde artmış olan östrojen hormonunun etkisi ile adet döneminin ortalarında yumurtlama meydana gelir. Bunu takiben progesteron hormonu artışı başlar; bu da süz bezlerinin gelişmesini sağlar.
Bu sırada memede su tutulumu artar, meme gerilir ve hassaslaşır. Adet görmeye yakın zamanda çıkan ağrı ve hassasiyetin sebebi, memedeki bu gelişmedir. Bu tip ağrıların meme kanseri ile ilgisi yoktur.
Adet görmeye yakın zamanda memenin dıştan elle hissedilen yapısı da değişir; süt bezlerinin gelişimi ile memede çeşitli kitle yapısında oluşumlar hissedilebilir. Bu nedenle kendi kendini muayene adet sonrasında yapılmalıdır.
Memede görülen bu değişim gebelik gerçekleşirse doğacak bebeğin beslenmesi için yapılan ön hazırlıktır. Eğer gebelik gerçekleşmez ise, adet görmenin başlaması ile dönem sona erer. Artmış olan hücreler diğer hücreler tarafından yok edilir. Memede tutulan su miktarı normale döner. Bunun sonucu memede hissedilen ağrı geçer veya azalır.
Gebelik Ve Emzirme Döneminde Memede Görülen Değişiklikler
Memenin tam gelişimi ancak doğum ile gerçekleşir. Meme başlayan değişiklikler gebeliğin en erken bulgularından birisidir. Areolada başlayan değişliklere ek olarak meme büyümeye başlar. Süt kanallarının ve süt bezlerinin gelişmesi sonucu memede ağrı, meme başında ağrı, yanma gibi şikayetler olur.
Gebeliğin erken döneminde süt kanalları ve süt bezlerinin gelişmesi olur; ileri döneminde ise süt bezlerinde bulunan hücrelerin süt veren hücrelere dönüşmesi tamamlanır.
Gebeliğin 5 veya 6. ayından itibaren memeler süt üretecek kapasiteye ulaşırlar.
Bu sırada meme üzerinde östrojen ve progesteron gibi hormonların yanı sıra FSH (follicle stimulating hormone), LH (luteinizing hormone)), prolaktin, oksitosin, ve HPL (human placental lactogen gibi çeşitli hormonların etkisi vardır.
Damarların belirginleşmesi, areolanın renginin koyulaşması, memenin büyümesi değişiklikler gözlenir. Memedeki tüm değişikliklerin tek sebebi yeni doğacak bebeğin beslenmesi için hazırlık yapılmasıdır.
Gastrit
Midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir.
Mide Ülseri
Midenin iç yüzündeki belirli bir kısmın aşınması sonucu meydana gelen yaraya mide ülseri denir.
Sinir bozukluğu, midede asit fazlalığı, zamanında ve iyi tedavi edilmeyen gastrit, mide zafiyeti, karaciğer yetersizliği veya safra azlığı, kalp hastalıkları, sindirilmesi güç yiyeceklerin aşırı derecede kullanılması, haddinden fazla sigara, çay, kahve veya asit yapıcı meşrubat içmek, alkol kullanmak veya bazı ilaçların uzun süre kullanılması mide ülserini doğuran nedenler arasındadır.
Hastalığın başlangıcında mide ekşimesi ve ağırlık hissi vardır. Hastanın ağzına, sık sık ekşi su gelir. Tat alma duygusu hafiflemiştir, dil paslıdır, hastanın rengi solmuştur.
Karnın üst kısmına bastırılınca, acıma hissedilir. Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra; en kısa zamanda tedaviye geçilmezse; yemeklerden 2-3 saat sonra sırta doğru yayılan şiddetli mide ağrıları baş gösterir.
Mide Ağırısı
Mide ağrısı, mide yanması, gaz veya ağızda meydana gelen koku gibi şikayetleriniz var ise, bu Mide Ülseri belirtisi olabilir.
Mide Ülseri; mide iç yüzündeki mukoza tabakasının iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Özellikle erişkinlerde olmak üzere toplumda sık görülür.
Helikobakter pilori adında bulaşıcı mikrobun ağızdan alınması sonucu ortaya çıkar.
BAĞIRSAK TIKANMASI (OBSTRÜKSİYONU) NEDEN OLUR?
Bağırsak tıkanıklığı, bağırsağın herhangi bir yerinde meydana gelen bir tıkanma sonucunda bağırsağın içindeki atılması gereken dışkıyı ileriye atamaması ile karakterize bir tıkanıklık durumudur. Tıkanıklık tam ya da kısmi olabilir.
Bağırsak tıkanmasından dolayıda meydana gelen bağırsak şişkinliği, karın şişkinliği, kusma gibi şikayetler görülebilir. Bağırsak tıkanıklığı ince bağırsaklarda ve kalın bağırsaklarda görülebilen bir durumdur.
Bağırsakların tıkanma şekillerinin değişik nedenleri vardır. Halk arasında bağırsak düğümlenmesi diye bilinen durum bağırsak tıkanması yapan nedenlerden biridir. Halk arasında genellikle bağırsak düğümlenmesi, bağırsak tıkanması ile aynı anlamda adlandırılır. Fakat bağırsak düğümlenmesi ve bağırsak tıkanması farklı durumlardır.
Bağırsak düğümlenmesi olarak bilinen durum özellikle kalın bağırsağın kendi etrafında düğümlenmesi şeklinde oluşur.
Reflü Hastalığı
Yediğimiz besinler yemek borusundan mideye gelir. Yani mide, yukarında yemek borusuyla bağlantılıdır. Çeşitli sebeplerden dolayı mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasına reflü denir. Bu durum uzun süre devam ederse, asitli olan mide içeriği yemek borusunu tahriş eder. Yemek borusu kendini mide asidinden koruyamaz hale gelir.
Reflülü kişilerde, genelde yemekten sonra ağza acı su ve besin gelebilir. Reflünün oluşmasında bir diğer faktör mideyle yemek borusu arasındaki kapağın görevini yerine getirememesi sonucu ortaya çıkar. Bu kapak, mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engellemektedir.
Guatr Nedir?
Tiroid bezinin kanser olmayan büyümesine guatr denir.
GUATR'IN TÜRLERİ
Tiroid bezinin gereğinden daha fazla hormon salgıladığı guatr türüne “zehirli guatr” denir. Halk arasında bu tür guatra "iç guatr" da denilmektedir.
Hormon düzeyi normal olan guatr türüne de “basit guatr” denir. İçinde nodül bulunan guatr’a “nodüllü guatr” denir.Nodüllü guatr, tek nodüllü veya çok nodüllü olabilir. Nodüller; soğuk, normal ve sıcak olarak 3 gruba ayrılır. Soğuk nodüllerde kanser riski daha yüksektir.
İÇ GUATR-DIŞ GUATR
Halk arasında yaygın olarak kullanılmasına rağmen tıbbi tanımlamada iç guatr veya dış guatr deyimlerini kullanmıyoruz.
Hemoroidin sebepleri nelerdir?Hemoroidin sebepleri nelerdir?
Hemoroidin tek sebebi olmamakla birlikte kolaylaştırıcı sebepler vardır.
- Ailesel yatkınlıkAilesel yatkınlıkKabızlık, uzun süren ishalKabızlığa neden olan veya artıran sebepler
- Posasız gıda(meyve sebzenin az tüketildiği) gıdalarla beslenme alışkanlığı
- Aşırı terleme, az su içme
- Dışkılama zamanının ertelenmesi
- Seyahatler
- Karın içi basınç artışına yol açan etkenler (gebelik)Acılı ve baharatlı gıdaların fazla tüketilmesiAşırı alkol tüketimiTuvalet ihtiyacını ertelemek veya tuvalette uzun süre oturmakYaşlılık
Tedavi çeşitleri nelerdir?Tedavi çeşitleri nelerdir?
Hemoroid tanısı konulduktan sonra eğer bulgular şiddetli değil ise ameliyat daha sonraki seçenek olmalıdır. Oturma banyoları, aşırı ıkınmadan kaçınma, diyet değişimi, ilaç tedavileri denenmelidir. Çoğu hastada medikal tedavi ile iyileşme sağlanmaktadır.
Medikal tedavi ile şikayetleri düzelmeyen hastalarda bir sonraki seçenek lokal, cerrahi olmayan müdahalelerdir; ancak semptomların şiddeti ve hemoroid evresine göre bu müdahalelere karar verilmelidir. Eğer beraberinde dış hemoroidleri yoksa; ikinci ve bazı üçüncü derece iç hemoroidlerde skleroterapi, infrared koagülasyon ya da lastik band ligasyonu uygulanabilir. Yine ikinci ve üçüncü evre iç hemoroidlerde diot lazer kullanılabilir.
Bu yöntemlerde ağrı klasik ameliyata göre çok daha azdır. Ancak semptomatik dış hemoroidlerin varlığında ya da iç ve dış hemoroidlerin birlikte olduğu kompleks hemoroidlerde bu yöntemler işe yaramayacaktır.
Diğer yöntemlerle sonuç alınamayan hemoroidlerin tedavisinde halen en etkin yöntem cerrahidir. Hemoroidal şikayetlerin geçmemesi, ilk teşhisde dördüncü evre hemoroid olması, strongülasyon, ülserasyon olması, semptomatik dış hemorod olması, kompleks hemoroid olması durumlarında cerrahi kararı verilmelidir.
Tromboze hemoroid denilen içinde pıhtı bulunan hemoroidler de cerrahi ile tedavi edilirler; ancak hastanın çok ağrısı yok ise medikal tedavi verilebilir.
Klasik hemoroid ameliyatı; problemli olan hemoroidin cerrahi olarak çıkartılmasına denir. Birden fazla hemoroidi olan ve özellikle de dış hemoroidleri olan hastalarda ameliyat sonrası ağrı daha fazla olabilir.
Stapler Longo hemoroidopeksi ameliyatı ise 3-4. Evre iç hemoroidlerde yapılan oldukça ağrısız bir cerrahi yöntemdir. Ancak dış hemoroidlerde etkisizdir.
Tüm hemoroid ameliyatları için önemli bir nokta; hastaların, ameliyattan sonra anüs bölgesinde hiçbir çıkıntı ya da meme kalmaması yönünde beklentilerinin olmasıdır. İkiden fazla hemoroid memesi olan hastalarda bu dokuların tamamen çıkarılmasının ileride darlığa neden olabileceği hastaya belirtilmelidir.
Hastalarda ağrı ya da kanama şikayetlerinin geçmesine rağmen makatta memelerin kalması ‘yetersiz ameliyat mı yapıldı’ kuşkusu oluşturacaktır. Bu nedenle ameliyat öncesi hangi şikayet nedeni ile hangi ameliyatın yapılacağı hastaya net olarak belirtilmelidir.
Sonsöz; her hemoroidin tedavisi ameliyat olmamalıdır, ancak işe yaramayacak yöntemlerle de zaman harcanmamalıdır.
Pilonidal Sinus (KIL DÖNMESİ)
Pilonidal sinüs, kuyruk sokumu bölgesinde cildin altında bir kavite (boşluk, kist ) gelişimidir. Pilonidal'in literaratürdeki anlamı ''kıl yuvasıdır''. Çünkü kavitede boşlukta, kist içinde sıklıkla kıl bulunur. Bu boşluğun iltihabı sonucu kuyruk sokumu bölgesinde cildin altında kronik infeksiyon meydana gelir.
Sıklıkla kalçaların arasındaki derinin kıllara verdiği reaksiyondan oluşur. Araştırmalar, orta hattaki kıl follikülerinin cilt salgıları ya da kıllar ile tıkanması sonucu hastalığın başladığını göstermektedir.
Bu folliküllerin açılması sonucunda infeksiyonun cilde yayılması ile oluşan bir hastalıktır. Bu doğuştan olan bir durum değildir.
KIL DÖNMESİ HASTALIĞINI KOLAYLAŞTIRAN FAKTÖRLER
- Vücut kıllarının ve günlük dökülen kıl miktarının fazla olması, Vücut kıllarının ve günlük dökülen kıl miktarının fazla olması,
- Kalçalar arasındaki yarığın (natal kleftin) dar ve derin olması sonucu kıllara uygulanan emme kuvvetinin artmasıyla dökülen kılların dar ve derin olukta uzun süre beklemesi,
- Derinin uzun süre nemli kalmasının kılların batmasını kolaylaştırması,
- Kalçalar arasındaki yarıkta çatlak ya da nedbe dokusunun olması,
- Uzun süre oturarak çalışmaya bağlı olarak burada biriken kılların devamlı olarak bu bölgede yaralanmaya (travmaya) neden olması,
- Kötü hijyen; uzun sure bu bölgenin yeterince temizlenmemesidir.
Fıtık Nedir?
Genel anlamı ile fıtık karın içi organların karın duvarında yada vücudun diğer bir boşluğunda (örn. Mide fıtığı) oluşan zayıf bir alandan dışarı çıkması olarak tariflenir.
Bu zayıf alanın oluşma nedeni doğumsal olabileceği gibi, edinsel de (sonradan oluşan) olabilmektedir. Genel anlamı ile fıtık karın içi organların karın duvarında yada vücudun diğer bir boşluğunda (örn. Mide fıtığı) oluşan zayıf bir alandan dışarı çıkması olarak tariflenir. Bu zayıf alanın oluşma nedeni doğumsal olabileceği gibi, edinsel de (sonradan oluşan) olabilmektedir.
Karın bölgesi fıtıklarını genel olarak 5 bölgeye ayırabiliriz.
- Kasık Fıtıkları (İngiunal Herni)
- Ameliyat Sonrası (Kesi) Fıtık (İnsizyonel Herni)
- Göbek Fıtığı (Umbilikal Herni)
- Mide Fıtığı (Hiatal Herni)
- Nadir Görülen Karın Fıtıkları
Fıtık Tedavi
Her türlü fıtığın sağıltımı cerrahi onarımdır. İnsanlık tarihi ile eş zamanlı olan fıtığın onarımında çok sayıda teknik geliştirilmiş, ancak çoğu terkedilmiştir. Fıtık onarımında günümüzde temel prensip gerilimsiz onarımdır.
Bunu sağlamak için çoğu kez mesh adı verilen, vücut tarafından emilemeyen ve reaksiyona neden olmayan tül benzeri yapay dokular kullanılmaktadır.
Safra kesesi, karnın sağ tarafında, karaciğerin altında yer alan armut şeklinde bir organdır. Safra kesesinin görevleri, safrayı depolamak, konsantre etmek ve yiyeceklerin sindirilmesine yardımcı olmak üzere, doğru zamanda safrayı ince barsaklara salgılamaktır. Safra kesesi, karaciğere ve ince barsaklara, safra taşıyan bir seri kanal ve tüp benzeri yapılarla bağlıdır.
Kolektif olarak safra kesesi ve ve bu kanallar safra sistemi adını alır.Safra kesesi, karnın sağ tarafında, karaciğerin altında yer alan armut şeklinde bir organdır. Safra kesesinin görevleri, safrayı depolamak, konsantre etmek ve yiyeceklerin sindirilmesine yardımcı olmak üzere, doğru zamanda safrayı ince barsaklara salgılamaktır.
Safra kesesi, karaciğere ve ince barsaklara, safra taşıyan bir seri kanal ve tüp benzeri yapılarla bağlıdır. Kolektif olarak safra kesesi ve ve bu kanallar safra sistemi adını alır.
Safra, karaciğer tarafından üretilen, sarı-kahverengi bir sıvıdır. Suya ek olarak, safra kolesterol, lipidler (yağlar), safra tuzları (yağı çözen doğal deterjanlar) ve bilirubin (safraya ve dışkıya rengini veren safra pigmenti) içerir. Karaciğer, bir günde ya da her hangi bir anda 3 bardak safra üretebilir. Safra kesesi,1 bardak konsantre safrayı depolayabilir.
Yiyecekler, mideden ince barsaklara geçerken, safra kesesi kasılır ve depolamış olduğu safrayı, genel safra kanalından ince barsağa gönderir. İnce barsakta, safra yağlı besinlerin sindirilmesine yardımcı olur. Normal şartlar altında, safranın çoğu, sindirim yolları içerisinde, ince barsaklar tarafından emilir, dolaşım sistemi içerisinde karaciğere geri dönerek sirküle olur.
Safra Taşı Nedir?
Safra kesesi içinde oluşan katı materyal parçacıklarıdır. Safra taşları, safra içindeki temel olarak kolesterol ve safra pigmentinden oluşur, sert ve kristal şeklindeki parçacıklar halindedir.
Kolesterol taşları genelde beyaz veya sarı renkte olup safra taşlarının % 80’ini oluşturur. Pigment taşları, safrada bulunan bilirubin ve kalsiyum tuzlarından oluşan, küçük, koyu renkli taşlardır.
Bunlar, safra taşlarının kalan % 20’sini oluşturur. Pigment taşlarının oluşumuna sebep olan risk faktörleri, siroz, safra yolları infeksiyonu ve orak (sickle) hücreli anemi gibi kalıtsal kan hücresi bozukluklarıdır. Safra taşları, kum tanesinden golf topuna kadar değişik büyüklükte olabilirler.
Safra kesesi, sıkça bir tane büyük ya da ya da çok sayıda küçük örneğin binlerce taş ürebilir.
Kalın barsak kanseri en sık görülen üçüncü kanserdir ve hem erkek hem de kadınlar arasında kansere bağlı ölüm nedenleri arasında üçüncü sıradadır.
Kalın barsak kanserinde rol oynadığı düşünülen bazı faktörler var ise de neden ortaya çıktığı henüz tam olarak bilinmiyor. Hareketsiz yaşam, obezite, posasız ve işlenmiş gıdaların çok tüketilmesi,alkol ve sigara kullanımının kolon kanseri gelişimini kolaylaştırdığı bilinmektedir.
Düzenli egzersiz, kilo kontrolü ile obeziteden kaçınmak, bol taze sebze ve meyve tüketimi, alkol ve tütün ürünlerinden uzak durmak kalın barsak kanserinden korunmak için yapabileceğimiz şeylerdir.
Kalın barsak kanserlerinin büyük kısmı polip dediğimiz barsak yüzeyinin iç kısmında gelişen parmaksı çıkıntılardan başlar. Bu polipleri tesbit etmenin en iyi yolu kolonoskopidir. Kolonoskopi sırasında görülen polipler, uygun ise aynı anda çıkartılabilir ve kalın barsak kanseri gelişmesi önlenebilir.
Kalın bağırsak kanserinin erken tanısı ve önlenmesi için; eğer yaşınız 50'nin üzerindeyse kolonoskopi yaptırmakta yarar var. Kolonoskopi normal bulunduğu takdirde her 5 yılda bir tekrarlanabilir. Kolonoskopi, varsa polip gibi kanser öncüsü oluşumların ortaya çıkarılmasını sağlamakta ve böylelikle de daha baştan kanser oluşumu önlenmektedir.
Yakın aile bireylerinde kolon kanseri saptanmış olması halinde tarama kolonoskopisi daha fazla önem kazanır.
Ayrıca dışkılama sırasında kanama olması veya yeni ortaya çıkan dışkılama düzensizliği (ishal ve kabızlık atakları veya tuvaletten sonra boşalamama hissi, dışkılama sırasında sümüksü ve kanlı akıntı olması gibi) ya da doktorunuzun izah etmekte zorluk çektiği açıklanamayan karın ağrısı veya kansızlık saptanması halinde de kolonoskopi yapılması uygun olur.
Kalın barsak polipleri veya kanserlerini erkenden tanımak için gaitada gizli kan veya DNA testi, ilaçlı kalın barsak filmi ve sanal kolonoskopi gibi metodlar da kullanılmaktadır. Ancak halen kolonoskopi bu konuda altın standart olma özelliğini korumaktadır.
Kalın barsak kanserinden bu önlemlerle korunmak ve varsa erken teşhis konulması mümkündür. Özellikle erken tesbit edildiğinde kalın barsak kanserinin tedavi edilebilirliği diğer pek çok kanser türüne göre oldukça yüksektir.
Beslenmemize dikkat etmemiz, bahsettiğimiz kötü alışkanlıklardan kaçınmamız ve gerektiğinde tarama testlerini yaptırmamız kalın barsak kanseri ile ilgili korkularımızı azaltmamıza yardımcı olacaktır.
Mide Kanseri
Karnın sol üst bölgesinde mide bulunur. Nedenlerinde bahsedeceğimiz çeşitli sebeplerden dolayı midenin mukoza zarından tümörler gelişebilir. Bu tümörlerden kötü huylu olanları, kansere neden olur. Mide kanseri sıklıkla midenin küçük kenarında ortaya çıkar.
Mide kanseri, en çok görülen 4. kanser türüdür. Ülkemizde, yaklaşık yılda yirmi bin kişi mide kanserine yakalanmaktadır. Erkeklerde, mide kanserine yakalanma riski daha fazladır. Yaşlılarda, mide kanseri daha fazla görülür.
Dünyada bu hastalığın en çok görlüdüğü yerler, Japonya ve Çin gibi uzakdoğu ülkeleri ile kuzey avrupa ülkeleri ve güney amerikadaki Kolombiya, Kosta Rika gibi ülkelerdir.
Bu coğrafi farklılıklar, mide kanserinde genetik faktörlerin rol oynadığını göstermektedir. Ülkemizde, Karadeniz bölgesinde mide kanseri diğer bölgere göre biraz daha fazladır.
Sadece obeziteden kurtularak bu hastalıklarla da savaşabilirsiniz!
- Tip 2 diyabet
- Hipertansiyon
- Kalp yetmezliği
- Uyku apnesi
- Meme, kalın bağırsak ve prostat kanseri gibi bazı kanserler
Obezite Cerrahisi Kimler İçin Uygundur?
Obezite cerrahisi beden kitle indeksi 35 ve üzeri olan, uzman denetiminde tıbbi beslenme, egzersiz ve medikal tedavi gibi yöntemlerle zayıflayamayan hastalara önerilmektedir. Bunun yanında beden kitle indeksi 30 üzerinde olan, yüksek tansiyon, diyabet, uyku apnesi gibi hastanın yaşam kalitesini ve süresini etkileyen hastalara önerilmektedir. Hangi ameliyatın uygun olduğu çeşitli muayene ve tetkikler sonucunda belirlenir.
Doğurganlık çağında olan ve kısa vadede çocuk sahibi olmayı planlayan kadınların, bu durumu doktorlarına danışmaları gerekir. Obezite cerrahisi ameliyatlarını takip eden 24 ay boyunca hamile kalınmaması tavsiye edilmektedir.
Obezite cerrahisi için laparoskopik ya da robotik cerrahi yöntemleri kullanılarak, hastalara açık cerrahiye kıyasla konforlu bir iyileşme dönemi sunulabilmektedir. Ameliyat sonrası hastalar günlük hayatlarına kısa sürede dönüp, metabolizma uzmanları ve diyetisyenlerinin takibiyle yeni beslenme düzenlerine uyum sağlamaktadır.